Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnci Aral Kan Günleri Ve Nar Ağrısı, Biraz Tarihi Yarım Ada...

Resim
 Yaklaşık 2 senedir karşıya geçmemiştim. Eşime geçen haftadan dedim ki " hadi gel pazartesi günü bi vapur keyfi yapalım. Ordan da ŞarkHan'a geçelim" dolaşalım dedim...  Tarihi Yarım Ada'nın hissettirdiği ruhaniyet o kadar farklı ki.. Yine kalabalıktı... Hiçbir şey almasanız bile, o Mısır Çarşısından geçmek, o havayı solumak, Pasajlara bakmak..o kadar keyifli ki... İstanbul boşuna İstanbul değilmiş, boşuna üzerine bir sürü filmler yazılmıyor.... Sanıyorum bu aralar fırtına öncesi sessizliği yaşıyorum.... O kadar garip ki; bir yanım hiç yataktan çıkmak istemiyor ve hep annem parçasını dinlemek istiyor... bir yanımda kendimi sokağa atıp yaşama karışmak istiyor.... Sanırım fırtına öncesi sessizlik derken bunu kastediyorum... Çünkü bu aralar hiç de yataktan çıkmamak, hıçkıra hıçkıra ağlamak gibi bir lüksüm yok.... Hala inanamayan bir tarafım var annemin yokluğuna... bazı anlar sanki yaşıyormuş gibi hissediyor ve davranıyorum... Mesela bugün birşeyler alır

Yeni yıla az kala...

Resim
Yılın bu son zamanların da genellikle, bende kayıtlı olan adreslere yılbaşı kartı yollar; yeni yıl yazıları yazardım. Bu ay böyle bir kart hazırlama telaşım yok... Ama güzel olan posta kutusuna baktığımda bana gelen bir kartın olması... Bazen illa ki karşılıklı olmamalı bazı şeyler... Ama o kadar garip bir hale geldik; takip edeni takip ediyoruz, eğer o bizi etmezse bizde hemen listeden çıkartıyoruz; bize kart veya hediye alana bizde alıyoruz; yok bu sene o bişey yapmadıysa bizde yapmıyoruz... Böyle haller garibime gidiyor... Sanıyorum ki kendimin birçok şeyi yaparken karşılık beklemediğimden ve eğer seviyorsam, yapmak istiyorsam yaptığımdan kaynaklanıyor... Bu sene ilk kart canım kardeşim Sevdoş'dan geldi, birde öyle güzel bir not yazmış ki... Tabi kendimde güç bulsaydım bu sene çok güzel fikirlerim vardı... olmadı... sağık olsun diyorum... Günlüğüme bile yazılarım azaldı... sanki ne yazsam az, eksik kalacak gibi hissediyorum... Oysa ki yeni bir yılla alınan yeni

Ruh Halim, Dr.Strange ve biten kitaplar, filmler...

Resim
İyi miyim? Ne evet ne hayır.... Kalabalıklarda bile içimden konuştuğumu fark ediyorum... Perşembe günü sinema bileti almaya gittim Akasya AVM'ye... kızıda babanesine bıraktım hava çok soğuktu çünkü... Hadi dedim gitmişken dolaş biraz Gülşah... Dolaştım mı? Evet! Ama hep gözlerim dolu dolu gezindim... bir garip oldum, sanki gülmemeliyim, dolaşmamlıyım gibi hissediyorum.. sonra da diyorum ki; hissettiklerin gayet normal Gülşah..acını yaşa.. ama hayatı bırakma, bir evladın var ve sana o kadar ihtiyacı var ki.. Ki benim ihtiyacım şu sıralar daha fazla ona... Dokunuşları, öpmesi ilaç gibi geliyor resmen... BAzen yüzüme bakıyor ve eğer gözlerim dolmuşsa ve beni o şekilde yakalamışsa; hemen kucağıma çıkıyor sarılıyor ve başlıyor o da ağlamaya, yada soruyor "anne üzüldün mü?" diye.... O zamanlar işte bir güç geliyor içime anlatamam size... Hayat anlam kazanıyor ... Ah blog ah.... içimde ki sızı öyle büyük ki... hep birşeylerle doldurmaya çalışıyorum...... ........

İnstagram Buluşması ve Murat Tavlı'nın Yeni Kitabı Hakkında.

Resim
10/12/2016 cumartesi Bugün İnstagram'dan takip ettiğim ve takip edildiğim kişilerle Kadıköy Leman Cafe'de buluştuk. Daha doğrusu Kader'in ( kaderinkitapları.com) organize ettiği bir buluşmaydı. Sonra bir baktım ki keyifle paylaşımlarını takip ettiğim kişiler de var orda... Aslında hafta içinden pek gidesim yoktu.. Biraz da beyimin "bence git iyi gelecek bak görürsün" desteği ile cumartesi sabahı fikir değiştirip gittim buluşmaya... Sıcak bir ortam vardı. Tabi ben ve birkaç kişi dışında diğerleri daha önce toplanmış, görüşmüş kişiler olduğundan biraz yabancı kaldığım anlar oldu. Ama çoğunluğunda keyifli, sohbetli geçti ve sanki ben de daha önceki buluşmalarına katılmışım gibiydim, ben onlara onlar bana... İyi geldi mi? geldi... biraz olsun farklı kişilerle kitaplar hakkında sohbet ruhuma dokundu... İnstagram ne güzel bir sosyal ağ... evet herşeyin fazla tüketimi zararlı ama onun dışında İnstagram ve Blog sayesinde öyle güzel arkadaşlar ta

Özlem, hayat derken.... Biten kitaplar... Yaşar Kemal Ve Erendiz Atasü'ye dair...

Resim
15 gün bugün annem... sesini duymayalı... biraz daha güçlüyüm artık hemen gözyaşım akmıyor; daha doğrusu dışarı hemen akmıyor da içime akanları söylemiyorum bile... Her gün bişey yaparken; annem olsa şöyle derdi, şöyle yapardı, şunu severdi...vs... bu söylemlerim uzun süre devam edecek sanıyorum... Kendimi devamlı; " ölümlü dünya hepimiz ölücz, sabret Gülşah, zamanı gelince kavuşucaz" diye teselli ediyorum... işe yarıyor mu derseniz, çok kısa süreliğine evet... sonrası... İnancımdan dolayı isyan etmiyorum ölüme... canımı acıtan o kadar ani ve beklemediğimiz zamanda oldu ki... galiba  öyle birşey zaten... biz hayatın akışına kapılmışken "pat" diye yüzümüze "ölüm gerçeği" vuruyor... daha zamanı vardı diyorum kendime, daha erkendi... daha ... daha ... sonra hastanedeyken devamlı öper, koklardım.. iyi ki diyoru iyi ki öpmüşüm....şimdi burnumda kokusu.... Artık daha  çok şükrediyorum... annemle büyüdük, evliliğimizi gördü, torunlarını gördü diyo

Annem , canım annemi........

Resim
Aslında nasıl yazacağımı, ne yazacağımı hiç bilmiyorum....... Hep bir umudum vardı hastane yollarında.....   Aslında çok fazla gücüm yok ne yazmaya, ne konuşmaya ama o kadar çok mail alıyorum ki; annem için şifa dileyen kalplerinizden, iyi haberlerini bekliyoruz diyen yazılarınızdan.... Annemi geçen perşembe günü kaybettik.....  İçim acıyor, ellerim titriyor yazarken, söylerken.... Canım annem bir of bile demedi hastane günlerinde....devamlı uyuyordu... Yarın bir hafta olacak, nasıl geçti günler bilmiyorum... Zormuş çok zzormuş.... Bu yaşıma kadar hiç sevdiğim birini, canımı kaybetmedim... annem hep daha uzun yıllar bizimle olacak gibi geliyordu.... Hep kulağımda sesi var, bir şey yaparken hep aklımda.... geçecek diyorum, alışacaksın diyorum kendime... sonra bunları söylemek, kendimi teselli etmek o kadar zoruma gidiyor ki...... gözyaşlarımı tutamıyorum, geceleri uyuyamıyorum... belki gelir diyorum yanıma, kokusunu duyarım diyorum....  ahh sevgil

Hastane Günlüğü....

​Günler çok zor geçiyor... Hala hastanedeyiz. Ve dün annemi birinci derece yoğun bakıma aldılar. Artık günde onların belirlediği dakikakalar da görebilicez.....  Sebebi de zatüre başlangıcı olması. Rahat ve düzgün nefes alamadığı için kalbine çabuk yoruluyor ve inliyor... Bu arada biz üşüttüğü için zatüre olduğunu düşündük hemen çünkü tomografi ve emarı ya gece ya sabaha karşı çekiyorlar ve genelde Acil bölümüne götürülüyor hasta... tabi havaların durumu malum.. Ama bir tek üşütme ile olunmuyormuş zatüre... Biz anneme zorla mama ve yarım kase de olsa çorba içirmeye çalışıyorduk. Ve o tam yutamadığı yedikleri bazen hastaların soluk borularında kalabiliyor ve broşları tıkayabliyormuş... Netice de bizi uyaran ne bir doktor ne de bir hemşire oldu bu konuda... Tabi ben birkaç gündür gidemedim yanına annemin. Perşembe günü beklediğimiz şant ameliyatını oldu fakat hala gözlerini açmış değil canım annem. Doktorlar da bunun normal olmadığını söylüyor. Biz narkoza bağlıyoruz. Çünkü

Prater'in Menekşesi, Moby Dick Ve Toprak Kitabı hakkında...

Resim
Prater'in Menekşesi / Christopher Isherwood  Arka kapak yazısını okumuş, yazarın daha önce hiçbir kitabını okumayarak almıştım. Biraz da hastanede okurken böyle ince kitaplar iyi oluyor... “Prater’in Menekşesi”, Christopher Isherwood’un “Hoşça Kal Berlin” gibi daha çok tanınan Avrupa romanlarının tadını veren, eğlenceli, bir solukta okunacak bir roman." diye yazıyor arka kapak yazısında... Kanmayın efenim öyle akıcı bir dili ve konusu yoktu. Sinemaya gitmeyi, film izlemeyi çok severim ama kitabı okurken daraldım. Eğer daha kalın bir kitap olaydı kesin yarım bırakmıştım. Bir telefonla başlayan bir yazarın sinema yönetmeni ile başlayan macerası... belki kitabı bu bölümü okuyanlar beğenebilir; ama biz okuyucular için "değil"..... Hani şöyle bir nette de bakındım ama fazla da bir yoruma ulaşamadım... Okuyanınız varsa yorumunuzu paylaşır mısınız? buket uzuner toprak Diğer kitabım ise, Toprak Defne Kaman'ın Maceraları/ Buket Uzuner     Yazar

Kalan, Doppler Ve Casus kitaplarına dair...

Resim
Hastane odasında annemi beklerken hemen hemen iki günde bir kitap bitiriyorum. Annem sürekli uyuduğundan bize de yanında durup onu gözetim altında tutmak kalıyor. Uzun zamandır okumak istediğim ama bir türlü elimin gitmediği bir kitap vardı: Kalan/Leyla Erbil... leyla erbil Daha başlarken içime işledi. Nasıl ama nasıl geç kalmışım dedim; bu yazarı tanımaya ve okumaya.... Yaşadıklarından yola çıkarak hem eski, hem yeni dönemi hemde mitolojiyi birleştirerek ozan dilinde yazmış romanını. Özellikle komşularının çeşitliliği ve o dönem olan devrim, darbe ve mahallede yaşanan kavgaları anlatırken kullandığı dil, ara ara kendi fikirlerini betimlemisi... sizde okurken kendi mahallenizi ve o dönemi sorguluyorsunuz... Bazı sitelerde bu kitap ile ilgili yorumlara baktığımda; yazarın Oğlunu kurban eden İbrahim’i olayını isyanla aktarmasına ve olayları birbiri ile bağdaştırmasına kızanlar olmuş. Oysa ki düşünüyorum da öyle şeyler yaşayınca insan ister istemez dönem dönem is

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.

Resim
Cumhuriyet bayramımız Kutlu Olsun... Atatürk ve Silah Arkadaşlarının, şehitlerimizin Ruhu Şad olsun... Ne Mutlu TÜrkim Diyene!

Beklerken okuduklarım...

Resim
Her geçen gün diğer günden çok az iyi. Bu hafta daha iyi ama. El ayak hareketleri daha seri oldu ara ara bilinç de açılıyor. Çoğu zaman halisünasyon görüyor. Bazen de iyi hatırlıyor ama değişiyor tabi bu durumlar... İlk başlarda hiç bir şey yapamıyordum. Sonra sonra hastaneye gidip gelirken kitap okumaya başladım. Yoksa o metro bana dar geliyordu..... Bitirdiğim kitaplardan biri Mösyö Songe. Yapı Kredi Yayınlarından çıkan bir kitap. Yazarın aynı zamanda bir iç dökümü gibi. Sanki günlük bulmuşum da içini okuyormuşum gibi hissettim. Özellikle de ileri yaşın getirdiği davranışları,  düşünceleri öyle güzel aktarmış ki....Okurken bir bakmışsınız kitap bitmiş ve siz çevrenizden birinin hayatını okuyormuşsunuz gibi oluyor. Gözünüzün önüne, sabit, huysuz ama arada sırada iyliği tutan bir tip geliyor... mösyö songe Bir diğer kitap; Her Melek Korkunçtur Susanna Tomorrow....otobiyografi kitabın yazarın. Yaşadıklarını anlatmış. Ama diğer romanlarında ki gibi akıcı  i

Hastane Günlüğü 2

Resim
Bizde haberler biraz iyi. Annem devamlı uyudu geçen hafta, doktorlar normal dese de biz hep yüreğimiz ağzımızda dolaştık.... Doktoru boş bir anında yakaladığımda sordum, normal midir bu kadar uyku. O da bana dedi ki, beyin ameliyatını diğer ameliyatlar gibi düşünmeyin... uzun bir süreç sizi bekliyor. Zordur bu tür ameliyatlar..... Tabi dr böyle güzel güzel anlatıyor belki günde kaç kişiye aynı şeyleri ve daha fazlasını anlatıyordur..,Gelde hasta yakını olarak bize anlat.... Doktorun ağzından çıkacak bir tek laf bir kelime bile o kadar önemli ki..., Annem henüz sağlıklı bir şekilde yürüyemiyor, devamlı uyku halinde ve yemeğini de zor yiyor... Ama  annem azimlidir, hatta uyandığında kendi de diyor, ben neleri atlattım bunu mu atlatamayacağım, bunu da yenicem..., bazen de yoruldum gülşah diyor, hakkınızı helal edin.... tabi o öyle diyince bende de ipler kopuyor, gözlerim doluyor... Anlayacağınız zor duygular, her ne kadar güçlü olmaya çalışsam da arada akıyor yaşlar gözlerimden...

Bekleyiş.....

Resim
 Bu aralar zaman benim için akmıyor gibi..... Geçen hafta annemin beyninde 4 Cm büyüklüğünde bir tümor olduğunu öğrendik..... Doktor acil ameliyat dedi. Yatış işlemlerini yaptık şimdi sıra beklemede....... O kadar zormuş ki böyle beklemek..... Bazen gözümden akıyor yaşlar ama çoğu zaman içime..... Çünkü evde çocuklar var ve güçlü olmak durumundayız... Ayrıca henüz herşey bitmiş de değil..... Ama işte..... ne bileyim....... "Bunu da atlatacaksın annem " diyorum sonuçta bundan 6 sene evvelde Akciğer Kanseri teşhisi konuldu, ameliyat oldu ve şimdi rutin kontrollerine devam ediyor... Bunu mu atlatamayacak annem... Sonra diyorum ki kendime "Gülşah hayat böyle işte doğum, sağlık, hastalık, ölüm, yaşam, umut "derken zaman geçiyor ve biz ölümsüz değiliz..... Biraz içimi dökmek istedim blog, yazmak istediğim çok şey var onlarda artık günlüğüme... Allah yar ve yardımcımız olsun. Rabbim tüm hastalara şifa versin....

Ev halleri..... İskender Pala, Oyun Parkı, Evde Sinema ..

Resim
aman da aman ütü zamanı gelmiş :) Veeee benim gibi eşi öğretmen olan ve çocuğu okullu olan bayanların "ütü mevsimi"  başlamıştır. Hayırlı uğurlu olsun.... 🙋😁 Sevdiğim havalar bu hafta geldi; hava serin ve yağmurlu... Geçen haftanın tadını çıkaralım dedik ve soluğu Göztepe Parkında aldık.  Tabi önceliğimiz Umay'ın parkta oynaması idi.  Hem park olarak hemde yeşillik olarak burası çok ideal.  Alın yanınıza yiyecek birşeyler serin örtünüzü yere hem kuş hem cıvıl cıvıl neşeli çocuk sesleri arasında dinlenin. PArk kültürü önemli, çünkü okul çağına gelmemiş çocuklarımızın en çok sosyalleştiği, öğrendiği şeyleri pekiştirdiği ve en ene önemlisi enerji attığı yerlerin başında geliyor. Aslında biz büyükler içinde alıcaksınız kahvenizi yanınıza, açacaksın kitabını kulağında da sevdiğin melodi olacak... oh keyfe gel yahu .:))) aşkla  E tabi bağ bahçe park derken akşamları da film gecesiydi. BU hafta iki film izledim/k. İlki " İki Dil Bir Bavul&quo

Enrique Iglesias - DUELE EL CORAZON ft. Wisin

Resim
Gününz bu müzikteki tını gibi keyifle geçsin efenim. :)

Veee Tuvalet Eğitimi tamamdır.....

Resim
 Veeeee en çok tedirginlik duyduğum şey olan "Bezi Bırakma" işi tamamdır... Aslında uzun zamandır istiyorduk Umay'a bezi bıraktırmayı ama bir türlü olmadı. Daha doğrusu bende hazır değildim. Anladım ki bu konuda anneninde hazır olması, sabırlı olması ve kararlı olması gerekiyor. Yazın tatildeyken Umay'a aldığımız deniz bezlerinden takmayayım dedim. Aslında bayağıda almıştık ama deneyeyim dedim, hemde denizde rahat etsin istedim/k açıkcası. Her ne kadar o bezler deniz için uygun da olsa kumla oynamaya başladığında altında ıslak kalmasın diye çıkartıyorduk. Neyse efenim bu sene aldık ama kullanmadık. İLk bir iki gün sanırım denize işedi :))) Sonra üçücü gün bit baktık ki; bizim Umay kız çişi geldiğinde dışarı çıkıyor, etrafı kol açan ediyor ve kenara geçip kuma işiyor :)) sonrasında da denize girip bacaklarını yıkıyor.. Tabi böyle yazarken belki siz okuyanlara tuhaf gelebilir ama bizi görseniz bir mutlu bir mutlu; evetttt dedik Umay artık çişini tutabildi

Feniçka, Dört Anlaşma Ve BAyram...

Resim
İyi bayramlar hepimize. Bir çok yazıda "nerde o eski bayramlar " yazısı okudum. Sonra düşündüm neden bu cümleyi çok sık duyduğumu. Çünkü çevremde de oluyor, bazen bende kullanıyorum... Sanırım bunun sebebi; artık daha çekirdek aile modelinde ve izin günlerini de tatil modunda yaşıyoruz. Eskiden "babaanne, anane" dendi mi daha doğrusu büyükler oldu mu herşey başkaydı. Şimdi hepimiz daha bireysel yaşıyoruz. Hep çalışıyoruz, hep yoğun ve yorgunuz. Bayram izinleri de uzun olunca "hop tatile" diyebiliyoruz. Hayat şartları, yaşam standartları biraz da buna sürüklüyor. Öncelik anne babalarımızda. Onları ziyaret ettik mi tamamdır gibi hissediyoruz. Aman blog yanlış anlaşılmasın kimse eleştirmek yada yargılamak gibi bir düşüncem yok. Sadece yaşadığımız zamanı düşününce aklımdan geçenler bunlar. Ki bizde anne-babaları ziyaret ettik sonra da evde dinlenme modunda takıldık. :)) Hazır eşim de evdeyken ve bana daha çok zaman kalmışken Dört Anlaşma