Yüzyıllık Yalnızlık /Gabriel Garcia Marquez


Selamlar.

"Yüzyıllık Yalnızlık" kitabı bitti....
İyi ki "Yaprak Fırtınası" kitabını önce okumuşum. Çünkü ben daha önce e bahsettiğim gibi önce Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okuyayım daha sonra da ince kitapları okurum diye düşünmüştüm.
İnstgram'dan Felida "önce Yaprak Fırtınası"nı oku öykü orda başlıyor deyince önceliğim bu kitaplar oldu.
iyi ki de öyle yapmışım. Çünkü en son Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okuduğum da bazı şeyler daha bir yerine oturmuştu.
Daha önce karışık geldiği iin bir kaç kez yarım bırakmıştım kitabı.
 Ve doğru zaman şimdi imiş dedim kendime.

Neden bu kadar kitaptan bahsedildiğini ve hayran kalındığını anladım diyebilirim. O kadar güzel bir harmanlama yapmış ki yazar. Bazı gerçekleri öyle ince detaylarla hem masalımsı-fantastik olarak hemde "büyülü gerçeklik tekniği" ile anlatmış ki...

Türkiye’deki örnekleri arasında ise Peyami Safa’nın Matmazel Noraliya’nın Koltuğu eseri; Latife Tekin ve İhsan Oktay Anar’ın eserleri gösterilebilir. Ayrıca Gulyabani gibi bazı romanlarında Hüseyin Rahmi Gürpınar, batıl inanç ve hurafelerin saçmalığını göstermek için Büyülü Gerçekçilik’e başvurmuş yazarlamızdansır.

Büyülü Gerçekçilik zaman zaman Gerçeküstücülükle karıştırılabilmektedir. Ancak Gerçeküstücülükten farklı olarak Büyülü Gerçekçilik, gerçekle ilişkilidir. Düşünce deneyimlerini aktarmaz. Bizim dünyamızda bulunan ve nesnel olarak isimlendirdiğimizden farklı bir gerçeklik deneyimi yaşayan insanların bakış açılarını kullanır. Yani; gerçekliği farklı olan insanların gerçek dünyalarını anlatır.

Büyülü Gerçekçilikte gerçek ve fantastik, alışılmış ve alışılmamış olan bir arada, birleştirilerek; ancak okuyucuyu şaşırtmayacak şekilde kullanılır.
Perilerin, cinlerin, hayaletlerin, mucizelerin ve ilginç atmosferlerin yer aldığı yerel masallardan, mitlerden, destanlardan ve efsanelerden yararlanılır.
Hayatın gizemleri ifade edilir. Sıra dışı ve mantık ötesi olaylara yer verilir.
Zaman sıralı değildir, çevrimsel zaman algısı hakimdir, yer belirsizdir ve nedensellik özneldir.
Çift yönlü bir ayna gibi gerçek ve gerçek olmayan dünyalar arasında bir kesişimdir.
Melezlik ve ‘öteki’ kavramları ile üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan insanların bireysel, toplumsal ve ekonomik sorunları da işlendiği için bazı eserler politik kaygı taşımaktadır.


Kitabın konusuna gelince okuaynalr okumuştur ama benim gibi hala okumayanlarınız varsa belki yardımcı olur size. :)
Yüzyıllık Yalnızlık kitabında yazar, babaannesinin anlattığı gerçeküstü hikâyelerden yola çıkar. Gerçek hayattan beslenebildiği için dünya çapında bilinen ve sevilen bir kitaptır. Marquez kitabının arkasında Yüzyıllık Yalnızlık adına kendi dilinden şunları söyler;
“Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız.”

Yüzyıllık Yalnızlık’ta Buendia ailesinin yedi kuşağının hikâyesine tanıklık ederiz.  Amca çocukları olan Ursula Iguarán ile José Arcadio Buendia çiftinin, ailelerinin karşı çıkmasına rağmen evlenmesiyle başlar bir bakıma hikâye. Geçmişte Ursula’nın bir teyzesi ile José Arcadio’nun  bir amcası evlenmiş ve domuz kuyruğu ile doğan bir çocukları olmuştur. Zaman içerisinde, Ursula ile José Arcadio, Aureliano, José Arcadio ve Amaranta adını verecekleri üç sağlıklı çocuğa sahip olsalar da, ensest ve sakat çocuk sahibi olma korkusu roman boyunca tıpkı bir gölge gibi kahramanlarımızın peşini bırakmaz. Ensest, romanın ana temalarından biridir. Nitekim aile nesiller boyu ensest ilişkiden yakasını kurtaramaz. Birinci nesilde amca çocuklarının evliliği ile başlayan hikâye, yedinci nesilde teyze-yeğen ilişkisinden domuz kuyruğu ile doğan çocuğun karıncalara yem olmasıyla son bulur. O ilk korku sonunda vücut bulmuş, bu da ailenin soyunun tükenmesine yol açmıştır.
Her ne kadar ensest, romanda önemli ve oldukça belirleyici bir role sahipse de, romanın ana teması hiç şüphesiz yalnızlıktır. Yedi nesil boyunca, roman kahramanları nasıl bir hayat sürerlerse sürsünler, onları bekleyen eninde sonunda mutlak bir yalnızlıktır. İster baba José Arcadio gibi denizi bulma hayaliyle dağları aşsınlar, ister yüzyıldan fazla yaşayan Ursula gibi aileyi bir arada tutmak ve evi – kendi tabiriyle delilerevini - çekip çevirmek için insanüstü çaba sarf etsinler, ister Albay Aureliano Buendia gibi otuz iki savaş yapsınlar, sanki ortak ve kaçınılmaz bir yazgıymışçasına – ya da bir seçim – vakti gelince koyu bir yalnızlığa gömülür ve yalnız ölürler. Bazen bir kestane ağacıyla neredeyse bütünleşerek, bazen yaşlılık gelip çatınca alıp başını giderek, bazen de bir çalışma odasına kapanıp tüm dünyayla ilişkiyi keserek… 
Gabriel Garcia MARQUEZ Yüzyıllık Yalnızlık kitabından alıntılar: 
“İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.”
“İnsan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür.”
“Yalnızlık, anılarını ayıklamış, yaşamın yüreğinde biriktirdiği özlem dolu süprüntüleri yakmış, geriye en acı anıları bırakarak onları arıtmış, büyütmüş, sonsuzlaştırmıştı.”
“Bir dakikalık uzlaşma ömür boyu arkadaşlıktan daha iyidir.”
“İnsanın en iyi dostu ölmüş olan dostudur.”
“Geleceğin belirsizliği, yüreklerini geçmişe çevirmişti.”
“Ölümü umursadığı yoktu, ama yaşam çok şey demekti. O yüzden de idam hükmü verildiği andaki duygusu korku değil, özlem oldu.”
“Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkum edilen soyların, yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamaz.”

Böyle işte...
Severek okudum her ne kadar ara da isileri karıştırsam da ve unutsam da... Gerçekten bazı isimler çoz zor yahu...... :)


 




Yorumlar

  1. Ben bu kitabı tatilde okumuştum. Sanırım evde okusam araya her iş girdikçe unutup geriye bakmaktan bitemezdi bir türlü :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel Handan Abla. Yoksa evde olsa sıkılabilirrin de. Gerçekten de isimlerin uzunluğu benzerliği yoruyor.
      Selamlar 💕

      Sil
  2. En sevdiğim kitaplardan biridir. Zaten Marquez hayatımın yazarı :)

    Genelde Rus ve Latin Edebiyatlarını okurken kendime göre aile ağacı çıkarır bakarım. Marcel Proust da öyle. Takip etmesi kolaylaşıyor sonra.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Marquez benimde artık favori yazarlarımdan. Geç kalmışım bende...
      Ah o soy ağaçları .. Bazen tutamıyorum aklımda vallahi Zihnin Arka Sokakları .
      Biliyor musunuz henüz hiç Proust okumadım ama ekledim listeye. 😊

      Sil
  3. Kırmızı Pazartesiyi ben de okumak istiyorum..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Amasya Gezisinden Kalanlar....

Nerde Kalmıştık?

Günlük, Sergi Gezisi